Günleri geçiriyoruz, bazen bitsinler diye bekliyoruz bazen bekleyemiyoruz bile kendimizi kapatıyoruz (uyumak, bir şeyler izlemek, kendine temas etmeni engelleyecek diğer faaliyetler). İnsanın zamanını böylesine harcaması ilginç, bu senin ömrün. Diğer taraftan zamanını tamamen verimli ‘kullanmak’ da ilginç.


    Zaman yönetimi en başta kaygıyı yönetmek ile ilgili bir mesele. Kimisi kaygısını dindirmek için zamanını obsesif şekilde planlar, dakikaların hesabını yapar böylece her şey kontrol altındadır. Elbette dış gerçeklik bunu sık sık bozacak, kişi yeniden kaygılanacak belki plan bozuculara, engelleyicilere öfkelenecektir. Her şeyi ayrıntılı olarak planlamanın bir dezavantajı da aksaklıklar başladığında günün geri kalanını bir köşeye fırlatmak olabiliyor. Günü dakikası dakikasına kontrol etmek isteyen kişi zamanın ve kendi zihninin üzerinde böyle bir gücü olmadığını görmelidir. Kimisi ise işlere başlamak için mükemmel anı bekler. Eksiklik duygusunun verdiği kaygıyla baş edememektedir, yarım kalan kitaba, yüz puanlık olmayan ödevi teslim etmeye, yaptığı işte pürüzler çıkmasına tahammül edemez. Bu yüzden o ‘tam olarak’ hazır olduğu ana kadar işler ertelenir.  Ben bu noktada zamanla savaşmak ya da yenilgiyi kabul ederek günü tamamen dış uyaranların akışına bırakmak yerine zamanla ve günle uyumlanmak gerektiğini düşünüyorum. Demek istediğim gün içindeki salınımlara müsaade edecek kadar planlı programlı olmak. Yapmayı düşündüğünüz işler ve yapabileceğiniz zamanları listeyip gün içinde eşleştirme pratiğini deneyebilirsiniz.


    Zamanı yönetmeyi engelleyen bir diğer mevzu da kaygıyla ilgili olarak bağımlılıklardır. Bağımlı alışkanlıklarımız tam da kaygıdan kaçarken yakalandıklarımızdır. Artık oldukça yaygınlaşan bağımlılıklar ile günü deneyimlemek iç içe geçmiştir. Bir şey yapmadığımız her an, günün organik boşluklarına yerleşir bağımlıklıklarımız (sigara içmek, sosyal medyada vakit geçirmek, dizi izlemek, biriyle telefonda konuşmak- zorlantılı sosyallik). Oysa tam da bu boşluklarda öznellik yeşerecektir, arzular burada güçlenecek, kişi kendini burada deneyimleyecektir. Arzu, motivasyonu güçlendirir bu da günü nasıl değerlendireceğine zemin hazırlar. O gün için gerçekten yapmak istediğin bir şey yoksa dış uyaranların akışına kapılman kaçınılmazdır çünkü. Bağımlı alışkanlıklar tarafından sarmalanmış  kişinin arzuları, istekleri, hayalleri, hedefleri elbette zayıflayacaktır. Bunlar zayıfladıkça kaygı artacak, kaygıyı dindirmek için bağımlı alışkanlıklara yönelecek ve bu kısır döngü devam edecektir.