Anne-kız ilişkilerini çoğu zaman baba-kız ilişkilerinden ya da anne-oğul ilişkilerinden daha karmaşık yapan nedir? Bir kadın için kız çocuğuna sahip olmak ne anlama gelir? Kız çocuk ile annenin aynı cinsiyetten olması daha en baştan annenin, oğluyla kurduğundan farklı bir ilişki kurmasına yol açar. Aslında anne için oğlunun ayrı ve farklı olduğunu kabul etmek nispeten kolaydır, kız çocuğunu ise çok daha yakından deneyimler, benzerinin kendisinden ayrı ve farklı olduğunu kabullenmekte zorlanır. Bedenleri aynıdır her şeyden önce. Dolayısıyla anne-kız ilişkisi başlı başına ayrışma, farklılaşma, özgürleşme meseleleriyle doludur. Bir anne kızını en fazla ne kadar sevebilir? Onun ayrı ve farklı bir yaşam kurmasına müsaade edecek kadar? Küçük kızını kaybetmemek için büyümesine izin vermeyecek kadar? Onunla daha iyi ilgilenebilmek için onu muhtaç hale getirecek kadar? Peki bir kız kendi varlığını ortaya koymak uğruna annesinin sevgisinden vazgeçebilir mi? Böyle bir seçim zorunlu mu? Ya da annesinin sevgisini kaybetmemek ve paylaşmamak için neler yapabilir? 

Sharp Objects, Gillian Flynn’in aynı adlı romanından esinlenen psikolojik gerilim dizisini incelerken bu sorulara yanıt arayacağım. Dizi tek sezon, 8 bölümden oluşmaktadır. Eser, gazete yazarı Camille Preaker’ın büyüdüğü kasabada (Missouri, Wind Gap) gerçekleşen iki küçük kızın cinayeti hakkında makale yazmak için memleketine dönmesi ve bu dönüşüyle annesiyle olan sorunlu ilişkisiyle yüzleşmesini ele alıyor. Romanın 2011’de Artemis Yayınları tarafından ‘’Keskin Şeyler ’ başlığıyla Türkçe çevirisi yayınlanmıştır. Eser, ismini baş karakter Camille’ın kendine zarar verme davranışından aldığını düşündürtüyor. Camille, ergenliğinin başındayken kendinden birkaç yaş küçük kız kardeşi Marian hastalanıp ölüyor. Bu olaydan sonra Camille kendi cildini kesmeye başlıyor, keskin şeyler’le. 

Seneler boyunca Camille, zorlandığı duygular yaşadığında kendi cildine isimler kazır. ‘’Ben bir kesiciyim. Bir amacım var. Yani cildim çığlık atar. Bıçak kullanan bir ilkokul çocuğu gibi kelimeleri bedenime kazıyorum… İlk kelimem: Günahkar… Kasık kemiğimin hemen üstünde, yapışkan kelimenin hissi hafızamda. Annemin et bıçağı. Kendimi arındırma… Rahatlama. Günün geri kalanını yaramla ilgilenerek geçiririm.’ Sanki dile dökülemeyenler için bedeni söz alır. İçinde taşıyamaz hale geldiğini, simgeleştirme ve dile dökme becerisi devreye girmediğinden beden yoluyla dışarı atar. Böyle bir durumda kendini kesme bedensel semptom olarak da değerlendirilebilir (Assoun, 2006). Cilt kesme, en yaygın kendine zarar verme davranışı olup intihar amacı gütmeksizin kendine hasar verme halidir. Psikanalitik açıdan kendine zarar verme davranışını baktığımızda nesneye duyulan öfke ve nefret, daha sonra benliğe yönlendirilerek kendine eziyet etme davranışlarına dönüşmesi söz konusudur. Kişi düşmanlık besledikleri nesneye karşı öfkelerini açıkça ifade etmek yerine kendilerini cezalandırarak nesneden intikam almayı, sevdiklerine acı çektirmeyi arzu ederler. Bir bakıma kendi bedenine saldırma söz konusu olduğunda, bu saldırının aynı zamanda ebeveynlere yönelik olabileceği akla gelmelidir (Laufer,1984; Akt. Çıtakbaş, 2021). 

Şimdi kaçıp kurtulduğu bu kasabaya geri dönmüştür ve tüm zor anılar zihnine dolmaktadır. Kız kardeşiyle beraber anneden gizlice paten sürmeleri, hatta dizi bu hatıranın sahnesiyle başlar, bir özgürleşme sahnesi. Marian ve annesi Adora ile anıları, Marian’ın ölümü, cildine isimler kazımaya başlaması, kasabadaki erkek ergenler tarafından uğradığı saldırı (bu saldırı da bir bilmece olarak kalıyor dizide, bir tecavüz müydü?), rehabilitasyon günleri, oda arkadaşı (yeni bir kız kardeş, ölen kardeşin yerine ikame), oda arkadaşının kendini zehirleyerek intiharı…Tüm bu hatıralarla yüzleşmeye çalışırken aynı zamanda diğer kız kardeşi Amma ile tanışıp ilişki geliştirmeye başlar.

 Camille’ın, annesiyle olan soğuk ve gergin ilişkisi ilk karşılaşmalarından kendini gösterir. Annesini belki seneler sonra görmeye geldiğinde kapıda şu sözlerle karşılanır: ‘’Ev misafir ağırlamaya uygun değil’. Camille ile annesi fiziksel temas kurmazken, Camille evin hizmetlisiyle sımsıkı sarılır. Hem ölen kız kardeşi Marian hem şimdilerde ergenliğinde olan kız kardeşi Amma annesinin sevilen, mükemmel, uslu kızlarıdır. Camille ise asidir, baş edilemezdir zaten kasabadan da çıkıp gitmiştir. Senelerdir görmediği kız kardeşiyle karşılaştığında onu bir sürpriz beklemektedir: birkaç saat önce kasabada kendisine laf atan asi ergen kız şimdi evin içerisinde çocuksu giysileriyle cici bir kız olmuştur, Amma bu yönünü annesinden gizler ve Camille’e şöyle der: ‘’Ben onun giydirip kuşandırdığı oyuncak bebeğiyim, o böyle istiyor ben de ona bunu veriyorum. Sen yola getirilmezmişsin, ben de öyleyim ama o bunu bilmiyor ’. Amma, annesiyle baş etmenin yolunu ona meydan okumakta değil, arkadan dolanmakta bulmuştur. Elbette bu Amma’nın henüz oturmamış kişiliği için tehlikeli bir oyundur, Amma’nın böylesine ikili rolleri sürdürebilmesi de dikkat çekicidir. 

Camille bir şekilde annesinden ayrışandır, kız kardeşlerinin aksine. Tam da bu yüzden annesi Adora, Camille’ı sevmez. Açıkça dile getiririr bunu, evin verandasında oturduklarında Camille’den özür diler, onu sevmediği için, sevemez çünkü Adora’nın annesi gibidir, soğuktur. Diğer kızları gibi onun ilgisine, sevgisine aç değildir; annesinin sevgisindense özgürlüğü tercih eder. Burada bir parantez açalım: her çocuk büyürken annebabasında ayrılma-bireyleşme süreci yaşar, onlardan farklı ve ayrı bir varlık olarak kendini ortaya koyabilmesi ve yaşam sürdürebilmesi için gerekli ruhsal kapasite bu süreçte gelişir. Bir çocuğun bu süreci deneyimlemesi annesinin açtığı alanla oldukça ilişkilidir. Anne çocuğunun ondan ayrı ve farklı biri olmasına ne kadar izin veriyor, tahammül edebiliyor, kendini keşfetmesi için ne kadar cesaretlendiriyor. Adora, kızlarının büyümesine, farklılaşmasına, bireyselleşmesine müsaade etmeyen bir anne. Kızlarına olan bağımlılığının patolojik boyutunu ise hikayenin sonlarına doğru öğreniyoruz. Kızı Marian’ın, Munchausen by Proxy Sendromuna bağlı olarak ölmüş olduğu ortaya çıkıyor. 

Munchausen, dikkat çekmek için kişinin kendisini hastalandırmasıdır, böylece ilgilerini üzerine toplanır. Munchausen by Proxy Sendromu ise çocuğun bakımdan sorumlu kişinin çocukta var olmayan hastalıklar varmış gibi davranmasıdır. Failin iç dünyasındaki motivasyonu ötekini hasta etmek, çocuğu kendine muhtaç hale getirerek onlara verdiği değeri gösterebilmek, onları kurtarabilmek veya kurtarmayı denerken görülmek olarak özetlenebilir. Adora, kızı Marian’a düzenli olarak mavi şişede hazırladığı zehiri içirir, doktor doktor dolaşırlar solunum yolu, böbrek, kalp… Adora, tapılmaya, kahraman olmaya ihtiyaç duyan bir anne. Bu sendromda diğer aileler ve doktorlar anneyi, çocuğunu çok seven, ilgili, şefkatli ideal bir ebeveyn olarak tanımlanır, bu özellikleriyle onların takdirini kazanır ve tatmin olur (İnce ve Yurdakök, 2014). Adora günlüğünde bu duygularını tarif etmiş: ‘’Dr. Jameson işinin uzmanı, Marian ile ilgilenirken çok nazik. Benden çok etkilenmişe benziyor. Bir melek olduğumu ve her çocuğun benim gibi bir anneye sahip olması gerektiğini söyledi. Alyanslarımıza rağmen biraz flörtleştiğimizi itiraf etmeliyim’ ‘’Marian öldü. Duramadım. Herkes inanılmaz derecede iyi davranıyor, insanlar öyle harika olabiliyor ki.’ 

Camille ise annesinin ona bakmasına izin vermeyen bir çocuktur, bu ilaçtan -zehirden- içmeyi reddeder. Tam bu yüzden Adore, Camille’yı sevmez; çünkü Camille Adore’nin sevmeyi, ilgilenmeyi bildiği tek yolu, ötekini muhtaç ve bağımlı kılarak sevme yolunu, reddeder. Annesinin nüfuz ediciliğine karşı koyar: ‘’Beni çözmesine asla izin vermedim’. Annesi günlüğüne şöyle not almıştır: ‘’Camille yerine Marian ile ilgilenmeye karar verdim. Camille hiçbir zaman iyi bir hasta olmadı. Ona dokunmamdan hoşlanmıyor. Ondan nefret ediyorum. Oysa Marian hasta olduğunda tatlı bir bebecik, bana düşkünlüğü artıyor.’ Elbette Camille annesinin sevgisinin açlığını hisseder, bazen ben de Marian gibi beni bakmasına izin mi verseydim daha mı uyumlu olsaydım diye düşünmeden edemez. Kendi cildini kestikten sonra bakım yapar cildine, alkol, losyon… Kendi yaralarıyla ilgilenmekten duyduğu keyfi anlatır, sanki annesinin vereceği bakımı kendi kendini yaralayıp iyileştirerek ikame ediyordur. 

Hikayenin sonuna geldiğimizde, Camille annesinin Marian’ı yavaş yavaş zehirlediğini ve ölümünden sorumlu olduğunu fark eder. Şimdi aynı durum Amma’nın başına da geliyordur. Kafası karışmış, kaygılı, öfkeli biçimde evin yolunu tutar, bu işe engel olmaya kararlıdır. Eve girdiğin Amma’nın bilincinin yarı açık olduğunu görür, annesi Amma’yla nasıl da ilgileniyordur nasıl da keyiflidir. Birden karnı ağrıyormuş gibi yapar, annesi Amma’yı bırakıp Camilla ile ilgilenmeye başlar ve Camilla buna izin verir böylece Amma için zaman kazanacaktır. Adora’nın hazırladığı mavi şişedeki ilaçlardan içmeyi kabul eder, Adora öyle mutludur ki…‘’Bu anı çok uzun zamandır bekliyordum. Bana ihtiyacın olmasını. Sadece senle ilgilenmeme izin vermeni istedim’. 

Camille ve Amma, Adora tarafından yavaş yavaş zehirlenirken durumu fark eden polisler eve gelir, kızlar hastaneye götürülür, zehirlendikleri kanıtlanır, aynı zamanda evde küçük kızların cinayetine dair kanıtlar bulunur ve Adora tutuklanır. Doktorlar Amma’nın zaman içerisinde zehirlere karşı bağışıklık kazandığı için hala yaşamakta olduğu bildirir. Aslında uzun zamandır Amma annesinin ilaçlarla onu hastalandırdığının farkındadır. Ancak buna itiraz etmez, annesinin ona olan ilgisinden vazgeçmek istemez çünkü. Bu olaylardan sonra Camille, Amma’yı kendi evine, St. Louise’e götürür, orada bir hayat kurarlar. Camille, huzurlu görünmektedir. Amma’yla ilgilenmekte ona güzelce bakmaktadır, tıpkı annesi gibi. Son sahne, altüst edicidir. Camille, Amma’nın eşyaları arasında insan dişleri görür. Kasabada öldürülen kızların dişleri… Kızları, annesi değil Amma öldürmüştür bu esnada Amma odaya girer ve Camille’ın bildiğini anlar. Ve şöyle söyler: ‘’Sakın anneme söyleme’. Dizi burada biter. 

Amma, anneden ayrışmamışlığın uç bir örneğidir. Amma’nın hiç suçluluk duygusu hissetmemesi ise ‘’Sakın anneme söyleme’ cümlesinde kendini ortaya koyar. Küçük çocuklar, doğru ve yanlışı henüz bilmedikleri ve içselleştirmediklerinden herhangi bir durumda annebabalarına bakarlar, onların değerlerini referans alırlar. Büyüdükçe gelişimin bir parçası olarak bu değerler içselleştirilir, yanlış yapmak ötekinden korkmak, cezalandırılma kaygısının ötesinde bir anlam taşır: suçluluk duygusu da bu gelişimin eşlikçisidir. Ancak Amma için annesi bilmediği sürece sorun yoktur, kendi içsel değerleri oturmamıştır. Bunlar, Amma’nın cinayet işlemesine engel olacak olan üstbenlikten (toplumsallaşmaktan) yoksun olduğunu gösterir. Peki Amma’nın bu kızları öldürmekteki motivasyonu neydi? 

Amma, kendi varlığını ortaya koyamaz, annesinin baskıları karşısında hissettiği agresyon dile dökülmez, bu yüzden eyleme koyma ile diğer kızlara yönlenir. Camille ise kendi bedenine zarar vermekteydi, agresyonunu kendine yönlendirmişti. Amma, Camille’ın bedenindeki yaraları gördükten sonra şunu sorar: ‘’Camille, bazı insanlar kendi canlarını acıtmaktan hoşlandıklarını, bunu hissedemezlerse hiçbir şey hissedemeyecek kadar uyuştuklarını söylerler. Peki ya tam tersi durumda? Sadece kendini iyi hissettirdiği için başkalarının canını yakıyorsan?’ Amma’nın kızları öldürmesindeki diğer bir etken Adora’nın kızlara olan ilgisiydi. Kızları ders çalıştırıp, kasabaya uyum sağlamaları konusunda gönüllü olarak eğitmeye çalışıyordu. Amma annesinin ilgisini paylaşmak istemiyordu, çünkü bu haksızlıktı. Annesinin onu hasta etmesine müsaade ederek karşılığında annesinden rakipsiz bir sevgi ve sadakat alıyordu. Kızlarının sevgisi konusunda açgözlü annenin, annesinin sevgisi konusunda açgözlü kızıydı Amma. Öldürdüğü kızları kıskanmıştı, anne-kız ilişkilerinde bağımlılık çoğu zaman çift taraflıdır. Adora’nın ilgisini paylaşmak istememişti. Belki de onları öldürerek, annesi karşısında duyduğu pasifliği tersine çevirdi: şimdi o güçlü, öteki (kızlar) güçsüzdü. Amma’nın cinayete dair motivasyonu bunlardan biri veya hepsi olabilir, eserde yazarın ucunu açık bıraktığı bir mesele olarak kalmış. Açgözlü bir annenin 

''Zehirle emzirilen bir çocuk, huzuru can yakmakta bulur.''